Ebru Ojen: Belgrad Kanon Romanıyla Gerçekçi Bir Bakış Sunuyor
Ümran Avcı – Ebru Ojen, edebiyat dünyasında sert, gerçekçi ve tekrara düşmeyen tarzıyla dikkat çekiyor. Son kitabı “Belgrad Kanon”da çocukluğunu ve gençliğini hızla geride bırakanların tek bir gününe odaklanıyor. Türkiye’den Belgrad’a siyasi mülteci olarak giden İhsan ve Sedat ile yerli çocuk Lubomir’in 24 saatlik hikayesi, 44 kez yerle bir edilen Belgrad’ın ironik mekânıyla birleşiyor. Ojen, okurlarına yabancılığın ve güvensizliğin acılı gerçeğini gösterirken, aynı zamanda o topraklarda yaşayanların kültürel kodları, dil ve üsluplarıyla da özdeşleşiyor.
– Çete, mafya, mültecilik gibi konuların işlendiği “Belgrad Kanon”, dünyanın güvenli bir yer olmadığını gösteriyor.
Dünya genelinde güvenliğin aranıldığı bir dönemde, güvenliğin insanları acınası bir hale getirdiğini düşünüyorum. Güvenlik arayışı, insanları düşman yaratmaya ve kendilerini kısıtlamaya iter. Bu yapay arzu, insanlığın en büyük sorunlarından biridir. Güvenliğin olduğu yerde mafya, çeteleşme, suç gibi olgular da kaçınılmaz hale gelir. Asıl sorun, suç değil, güvenlik meselesidir.
– Kitaptaki karakterlerden Ciprian’ın “Bir yerin yabancısı olmaktansa, cehennem memleketin olsun” sözü göçmenlik meselesine dikkat çekiyor…
Göç, doğal bir süreç olmasına rağmen insanların güvenlik kaygısı nedeniyle sorun haline gelmiştir. İnsanlar, kendi çıkarları uğruna başka insanları göçe zorlayarak onlara uygun yaşam alanları tanımamaktadır. Bu durum, ırkçılığın, ayrımcılığın ve diğer sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Göç olgusunun çok yönlü düşünülmesi gerekmektedir; aksi takdirde bir gün biz de dışlanabiliriz ve aynı kaderi paylaşabiliriz.
– Romanın her bir karakteri birbirine bağlı. Üç ana karakterin ötesinde yan karakterler de önemli bir rol oynuyor.
Hayatlarımız birbirine bağlıdır ve romanlardaki karakterler de aynı şekilde birbirlerine bağımlıdırlar. Ancak terk edilme ve suça sürüklenme gibi konuları farklı şekillerde ele alıyorum. Suça itilme olgusu gerçekten var olmayıp, asıl sorun uyumlu yaşamak için baskı altına alınan insanlardır. Düşünme yetisinden yoksun olmak, kölelik ve patolojik davranışlardan başka bir şey üretmez. Toplumumuz, düşünme yetisinden yoksun olduğu için ırkçılık gibi sorunlarla karşı karşıyadır.

“İmza attığımız her şey bizi bağımlı kılar”
– İhsan’a Hazal tarafından öğretilen imza, göçmenlik bürosunda atılan imzalar… İmza, romandaki simgesel bir tema olarak karşımıza çıkıyor.
Her şeye imza atarak toplumsal sözleşmeleri güvence altına aldığımızı düşünürüz. İhsan ve Sedat, yabancısı oldukları ülkede var olabilmek için çeşitli kurallara uymayı kabul ederek imza atarlar. İmza, teslimiyetin ve bağımlılığın bir göstergesidir. Hayatımız boyunca sürekli imza atarak yeniden bağımlı hale geliriz.
– Dil meselesini de dikkate alarak karakterlerin kültürel kimlikleri üzerinden konuşturmanız önemli bir detay olmuş.
Roman karakterlerini kültürel kimlikleri ve düşünce yapıları üzerinden ele almak, onlara kendilerine özgü bir dil kazandırmayı gerektirir. Her karakterin kendi dilinde konuşması, romanın zenginliğini artırır. Bu yüzden, her karakterin kendi dil ve dünya görüşüyle konuşmasını tercih ettim.
More Stories
1. Altın Çınar Uluslararası Kısa Film Yarışması başvuruları başladı
NKT atölyeden dört oyun çıktı
2025-MSÜ ne zaman, saat kaçta? Sınav giriş belgeleri yayınlandı