MELİS YILDIRIM
KKTC’nin ana muhalefet partilerinden Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Dış İlişkiler Sekreteri ve Girne Milletvekili Fikri Toros, “CTP Kıbrıs kimliğinin devam edebilmesi için gerçek anlamda bağımsız bir Kıbrıs devletine ihtiyaç olduğu görüşündedir. Bu siyasi eşitliğin ve tek egemenliğin paylaşılabilmesi noktasında olmazsa olmaz olan bir şey olduğu görüşündedir. Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçüktür, herkesi barış içerisinde barındırabilecek kadar da büyüktür.” açıklamasını yaptı.
KKTC’nin ana muhalefet partilerinden CTP Dış İlişkiler Sekreteri ve Girne Milletvekili Toros, Lefkoşa’da Türkiye’den bir grup gazeteciyle bir araya gelerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ukrayna-Rusya savaşı, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasıyla başlayan çatışmaların Orta Doğu’daki sorunları yeniden canlandırmasının Avrupa kıtasında ve Doğu Akdeniz’de yeni stratejilere yol açtığını belirten Toros, “Bu stratejilere bakarsak rahatlıkla görebiliriz ki bunların kökünde güvenlik ve enerji yatmaktadır.” dedi. Toros, 14-28 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye’de yapılan seçimlerin ardından Türkiye’nin izlediği dış politikaya değinerek, şunları söyledi:
“Türkiye 7 Aralık 2023’te Yunanistan ile Atina Bildirgesi kapsamında yeni bir sayfa açtı. Doğu Akdeniz’de komşu ülkeler Lübnan, Suriye, Mısır, İsrail ile ilişkiler yeniden ele alındı. Bu çerçevede güvenlik ve enerji odaklı bu stratejilerin bu bölgeyi yeniden şekillendireceği öngörülen gelişmeler ışığında Türkiye Batı’nın bir güçlü stratejik ortağı olarak yeniden şekillenen bölgede yerini almakta kararlı. Atina Bildirgesi de öyle, Sisi ile ilişkiler de öyle, Avrupa Birliği (AB) ile rapor üzerindeki tavırlar da öyle, transatlantik ilişkiler de öyle. F-16 programının Senato’dan onay alması vesaire… Tüm bunların ilerleyebilmesi için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor. Çözümden önce içinde bulunduğumuz çıkmazı aşmak lazım.”
“ORTAK ZEMİN DİYE BİR ŞEY YOKTUR”
Söz konusu çıkmazın aşılması için 2002-2017 yılları arasında yaşananların yeniden tekrar etmesinin önlenmesi gerekliliğine vurgu yapan Toros, yeni bir “modalite”nin yürürlüğe konması gerektiğini belirtti. 5 Ocak 2024 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in atadığı Kıbrıs Şahsi Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın misyonunun ortak zemin arayışı olduğunu söyleyen Toros, “Ben bunu beğenmeyenlerden birisiyim, çok samimi söylüyorum. Çünkü ortak zemin diye bir şey yoktur. Tek bir zemin vardır, sorun o zeminde eş zamanlı siyasi iradeyi almaktır. Dolayısıyla BM’nin çabası bana göre bugüne kadarki başarısızlığı, eş zamanlı siyasi irade noksanlığı olduğunu tespit etmek ve dolayısıyla eş zamanlı siyasi bir iradeyi oluşturmaya yönelik bir görev belirlemiş olması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“CTP OLARAK ‘TÜRKİYE KIBRISLI TÜRKLERİN TALEBİYLE ORADADIR’ DEDİK”
Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların kullanımı noktasında; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Mısır ve İsrail ile yaptığı müzakereler sonucu ilan ettikleri münhasır ekonomik bölgenin Türkiye’nin kıta sahanlığıyla 7 bin kilometrelik bir alanla çakıştığını söyleyen Toros, “Bu münhasır ekonomik bölge Kıbrıs Cumhuriyeti’nin münhasır ekonomik bölgesi olduğu için ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Kıbrıslı Türklerin de 1960 anayasası tahtında hakkı olduğu için Kıbrıslı Türkler de bu bölgede hak iddia ediyor. Ama Kıbrıslı Türkler yok hükmünde olduğu için sorun devam etti. 1963’ten beri bu böyle bu, devlet dışında olduğu için Kıbrıslı Türklerin haklarını Türkiye savunuyor her alanda, burada da öyle oldu. Türkiye askeri gemileri, araştırma gemisini ve sondaj gemilerini bölgeye Kıbrıslı Türklerin çağrısı üzerine gönderdi. Tüm dünya Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yasa dışı ihlaller yapıyor diye suçlarken biz CTP olarak Avrupa başkentleri dolaştık ve dedik ki ‘Durun, Kıbrıslı Türklerin talebiyle Türkiye oradadır’ dedik” diye konuştu.
BM Temsilcisi Holguin’in çabalarıyla sorunun çözülüp çözülmeyeceğinin sorulması üzerine Toros, CTP’nin tutumunun Kıbrıs’ta “gevşek federasyon” kurulması yönünde olduğunu belirterek şu detayları paylaştı:
“Federasyon ilgili tüm Güvenlik Konseyi kararlarıyla uyumludur; iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı tek uluslararası temsiliyet, tek egemenlik, tek kimlik, tek aidiyet vesaire. İkincisi, bu federasyonda oluşturucu devletler yani federal devletler adını isterseniz Kıbrıs Türk Devleti koyabiliriz, Kıbrıs Rum devleti koyabiliriz ama bunların adı oluşturucu devletlerdir. Bu oluşturucu devletler tüm yetkilerle egemence kullanabilecekleri bir model demek istiyorum. Bir başka deyişle, oluşturucu devletlerin yetkileri azamiye yükseltilir ve her birinin uluslararası anlaşmalar da dahil olmak üzere kendi kendini yönetebilir yetkilere haiz olmalıdır. Federal devletteki yetkiler de asgariye indirilmelidir. Örneğin doğal gaz gibi, enerji gibi AB konuları gibi, tarım gibi, hukuk gibi vesaire, orada onlar minimuma indirilir. Yine gerek Bakanlar Kurulu’nda, gerekse Federal Devlet Başkanları’ndan gerekse federal organlardan bizim etkili katılım dediğimiz en az bir olumlu oy ile tüm kararlı mekanizmalarında katılımımız demektir.”
“MÜZAKERELER TAKVİMLİ VE SONUÇ ODAKLI OLMALI”
Toros, müzakere yöntemine ilişkin şöyle konuştu:
“Bir, Crans Montana sürecine kadar varılan tüm mutabakatlara bağlı kalın, Montana’dan önceye asla gidilmeyecektir. İki, politik eşitlik, siyasi eşitlik, 1991 tarihli ve 716 sayılı Güvenlik Konseyi kararında tanımlandığı şekilde kabul edilmelidir, dolayısıyla müzakere başlığı olmaktan çıkarılmalıdır dedik. Üç, müzakereler takvimli olmalı dedik, diğer barış süreçlerinde de gerek Güney Afrika, Balkanlar, İrlanda’ya baktığımız zaman, bir kere bir zaman tahdidi, bir hedef tarih olmadan bir barış sürecinin sonuca varması mümkün değildir dedik. Dolayısıyla takvimli olacak, ucu açık müzakereler tarihe gömülmüştür. ve diyoruz ki sonuç odaklı olacak. Ne demektir sonuç odaklı? Bir, stratejik, siyasi anlaşmayla sonuçlanacak. O anlaşmaya varılmadığı müddetçe o kapıdan dışarıya çıkmayı önleyeceksiniz. Hatta taraflara sınırlı yemek ve su vereceksiniz ki o anlaşmayı zorlayasınız dedik. Camp David gibi bir model. Son olarak, bütün bunlara rağmen eğer Kıbrıs Türk tarafı yine gerek müzakerede gerek referandumda olumlu bir tavır sergiler ve bu karşılık bulmazsa bu statükonun devamını önleyeceksiniz dedim, bunu peşinen güvence altına alacaksınız. Biz bunları ortaya koyduk CTP olarak sayın Holguin’e ve tabii ki tüm yabancı muhataplarımıza da bu pozisyonumuzu detaylı olarak anlatıyoruz. Günün sonunda bu yönteme dair hususlar oluşmadan masaya oturmak yine bir başarısızlığa davetiye göndermek anlamında olacaktır ve Kıbrıs Türk tarafının buna tahammülü yoktur.”
Toros bu süreçte güven arttırıcı önlemlerin de önemli olduğunun altını çizerek, son 20 yılda yürürlüğe giren önlemler sayesinde Kıbrıs’ın geliştiğini söyledi. “Güven yaratıcı önlemler dolayısıyla bu tasarlanmakta olan yeni süreçte de fevkalade önemli bir rol oynayacaktır.” diyen Toros, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, Ercan Havalimanı’na uygulanan yaptırımın kaldırılmasının bu önlemlere örnek olabileceğini söyledi.
“İSRAİL KUZEY KIBRIS’TA MÜLK ALAN YABANCILAR ARASINDA 12’NCİ SIRADA”
Gazimağusa’daki İskele bölgesinde yoğunlaşan ve son dönemin önemli gündem maddelerinden olan yabancılara mülk satışının ciddi bir endişe kaynağı olduğunu belirten Toros, “Sıkıntı Ada’nın kuzeyindeki mülklerin yabancılara bu kadar yüksek oranda satılmasıdır. İsrail ile ilgili söylenenler abartılı bir spekülasyondur. An itibarıyla Kuzey Kıbrıs’ta mülk alan yabancılar arasında İsrailliler 12’nci sıradadır. Esas burada hassas olmamız gereken konu Rus sermayesini harcayan ülkelerdir. Yani Rusya değildir tek başına, İran, birtakım Kafkas ülkeleri, Ukrayna…” dedi. Toros ayrıca, “Meclis’e bir öneri sunduk, yabancıların mülk alımlarını sınırlamaya yönelik bir düzenleme önerisi. İktidar da bunu kabul etti hemfikir olduk ve bununla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Ama çok geç kalınmıştır” diye konuştu. Toros ayrıca, “İlkeselliğin ötesinde, buraya gelen kaynağı belli olmayan sermaye olması beni çok rahatsız ediyor.” dedi.
Kıbrıs sorunun çözümü konusunda ortaya koydukları iki toplumlu federal çözüm karşısında, kendi bölgelerinde sarih bir nüfus ve mülkiyete sahip olunamayacağı riskinden bahseden Toros, “E bu nasıl egemenliktir, nasıl söz sahibi olmaktır? Nasıl kendi kendimizi yönetmek mümkün olabilir ki? Eğer benim sarih nüfus ve mülkiyetim yoksa benim değil ya burası. İkincisi, kapsamlı çözümler kurulacak olan bir mülkiyet komisyonu olacak. Şu anda taşınmaz mal komisyonu kapsamlı çözüm esnasında bir mülkiyet komisyonuna dönüştürülecek. O mülkiyet komisyonunda Türk tarafının karşılaşacağı tazminat yükümlülüğü bizim ödeyemeyeceğimiz bir boyuta gitmiş olacak” ifadelerini kullandı.
“CTP KALICI BARIŞ İÇİN ADA’NIN FEDERAL ÇATI ALTINDA YENİDEN BİRLEŞMESİNİN ELZEM OLDUĞUNA İNANIYOR”
CTP’li Toros son olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“CTP elde edilmesi çok zor olan bu kalıcı barış ve gerçek demokrasinin tecelli edebilmesi için Ada’nın bir federal çatı altında siyasi eşitliğe dayalı bir şekilde yeniden birleşmesinin elzem olduğuna inanan bir partidir. CTP Kıbrıslı Türklerin haklarının sadece Ada’nın kuzeyiyle sınırlı olmaması gerektiğine, tüm Ada genelinde ve tüm Ada sularında bu hakların elde edilmesi gerektiği görüşündedir. CTP Kıbrıs kimliğinin devam edebilmesi için gerçek anlamda bağımsız bir Kıbrıs devletine ihtiyaç olduğu görüşündedir. Bu siyasi eşitliğin ve tek egemenliğin paylaşılabilmesi noktasında olmazsa olmaz olan bir şey olduğu görüşündedir. Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçüktür. Herkesi içerisinde barış içerisinde barındırabilecek kadar da büyüktür.”