Kürt meselesinin en kestirme çözümü: Onurlu ve adil bir barış

“`html

Kürt Meselesi: Türkiye ve Ortadoğu’da Toplumsal Barış İçin Acil Çözüm Gerekiyor

Türkiye ve Ortadoğu’nun en derin ve sorunlu meselelerinden biri olan Kürt meselesi, barışın, demokrasi anlayışının ve insan haklarının geliştirilmesi açısından hayati bir öneme sahiptir. Tarihi, kültürel ve siyasi boyutlarıyla incelenmesi gereken bu durum, yalnızca Kürtler için değil, tüm bölge halkının geleceğinde belirleyici rol oynayan bir konudur.

Bu sorunun demokratik yollarla çözümü mümkün müdür? Cevabımız kesinlikle evet. Son 40 yıldır süregelen çatışmalı süreçte, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt meselesine yaklaşımı, güvenlik politikalarıyla iç içe geçmiş durumda. Askeri operasyonlar eşliğinde, diyalog çağrıları ve çözüm önerileri belirli aralıklarla gündeme gelse de, kalıcı barış sağlamak adına yeterli bir kararlılık sergilenmediği de bir gerçektir. Bununla birlikte, geçmişte 2013-2015 yılları arasında yaşanan diyalog süreçleri, çatışmasızlık döneminin toplumda yarattığı huzuru göstermiştir. Ne yazık ki, bu dönemlerin sona ermesiyle birlikte, toplum ağır insan hakları ihlalleriyle karşılamıştır. Son on yıl içinde yeniden ve sert bir şekilde başlayan çatışmaların, ülkenin ekonomik durumu, sosyal yaşamı ve hukuk devleti ilkelerini olumsuz etkilemesi göz ardı edilmekte; bunun yerine milliyetçi bir dilin öne çıkarıldığı açıklamalar sıkça yapılmaktadır. Özellikle, medyada PKK militan sayıları ve çatışmalarda yaşamını yitirenlerin bilanço bilgileri paylaşılmakta, askeri yöntemlerin çözüm sağlayacağı yönünde bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu durumda, muhalefet partileri de iktidarın Kürt meselesi konusundaki politikalarını zımnen kabullenmiş görünmektedir.

2015 yılından bu yana tartışmaya kapalı kalan barış, diyalog ve müzakere gibi kavramlar, 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de gerçekleşen bir tokalaşma ile yeniden gündeme geldi. Her ne kadar iktidar ortaklarından gelen “müzakere yok” açıklamaları bulunsa da, yaklaşık dört yıl aradan sonra PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler, bu diyalogun müzakere aşamasına geçme ihtimalini güçlendirmektedir. 1993 yılında Turgut Özal’ın başkanlığında başlayan müzakere süreçleri, devletin Kürt meselesini çatışma dışı yollarla çözme konusundaki inancını göstermektedir. Ancak devletin kibri, koşullarını dayattığı bir müzakere ortamı yaratmakta, bu da sürecin sağlıklı ilerlemesini zora sokmaktadır. Dolayısıyla, devletin bu tür bir kibrin üstesinden gelerek daha kapsayıcı bir tutum sergilemesi şarttır.

Kürt meselesinin çatışma dışı yollarla çözülmesi adına atılması gereken ilk adım, sorunun kök nedenlerinin doğru bir şekilde tespit edilmesidir. İki ana başlıkta toplayacak olursak; birincisi, Kürtlere anadilde eğitim hakkı, kültürel hakların tanınmaması ve eşit yurttaşlık gibi nedenlerdir. İkincisi ise, yerel yönetim temsilcilerine yönelik kayyım atamaları, tutuklu mahpusların durumu ve uluslararası yargı kararlarının uygulanmaması gibi çözümsüzlükle sonuçlanan konulardır. Sorunların çözülmesi, Kürt meselesinin sebeplerini ortadan kaldırmadığı için, kalıcı bir barış ve huzur sağlanması adına bütünüyle ele alınması gerekir. Bu adımlar, yalnızca Kürtlerin haklarını gözetmekle kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik değerlerini de yükseltecektir. Demokratik bir çözüm süreci, toplumsal uzlaşmayı sağlamak için gerekli olan her kesimin katılımını içermelidir. Çatışmacı bir dil yerine, barışçıl bir söylemin benimsenmesi ve güven ortamının inşası, bu sürecin başarılı olabilmesi için kritik öneme sahiptir. Güçlü bir siyasi irade, bu çözüm için kritik bir gereklilik arz etmektedir. İktidar ve muhalefet, bu meseleyi siyasi bir rekabet unsuru yerine ortak bir mesele olarak değerlendirmelidir. Ayrıca, siyaset kurumunun toplumdaki kutuplaşmayı artıran yaklaşımlar yerine birleştirici bir tutum benimsemesi elzemdir. Toplumun sürece katılımı ise, bu sürecin meşruiyetini güçlendirecek bir diğer unsurdur. Sivil toplum kuruluşları, akademik çevreler, kanaat önderleri ve medya, çözüm sürecinin her adımında aktif bir rol oynamalıdır.

Kürt meselesinin çözümü için yalnızca politikalara değil, aynı zamanda bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim imkanlarının artırılması ve ekonomik kalkınma projelerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılacak yatırımlar, bölge halkının yaşam standartlarını yükselterek toplumsal barışa katkıda bulunacaktır. Geçmişte yaşanan travmalarla yüzleşmek, kalıcı çözümler için önemli bir adımdır. İnsan hakları ihlallerinin detaylı bir şekilde araştırılması, mağdurların haklarının iade edilmesi ve toplumsal belleğin onarılması, güven ortamının yeniden inşası için gereklidir. Adalet mekanizmalarının etkin bir şekilde işleyişi, toplumda adalet algısını güçlendirir. Bu sorunun demokratik yollarla çözümü, sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’deki herkesin barış, adalet ve özgürlük içerisinde yaşamasının önünü açacak bir süreçte başlangıç olabilir. Bu sürecin başarılı olması, siyasi liderlerden sivil topluma, akademik camiadan medyaya kadar herkesin sorumluluk almasına bağlıdır. Unutulmamalıdır ki, bu tür süreçler sabır ve azim gerektirir. Bu mesele üzerinden avantaj sağlayan bazı yapıların farkındalığı ile, yaşanacak sıkıntılarda tüm taraflar, barışçıl bir çözüm arayışında aktif bir şekilde rol almalıdır. Ancak ancak güçlü irade, şeffaf diyalog ve eşit yurttaşlık anlayışı ile Kürt meselesi, ayrışmanın değil, barışın kaynağı haline gelebilir.

*İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!